Ana içeriğe atla

Termik Santral


Meydanı boş buldum, vakit de çok. Hem okuyorum hem yazıyorum.
Uzun zamandır bizim gündemimizde olan bir konu var, kömürlü termik santral.
Şu yazıyı yarısına kadar okusanız zaten kanınız donacak. Bakanlık  kömürlü termik santralin zararlarını çok güzel bir şekilde yayınlamış. Ben dehşete düştüm, bu kadar ayrıntılı bilgim yoktu. Buna rağmen, insan sağlığını bu derece olumsuz etkileyen bu yatırım neden yapılıyor? Türkiye'de en kirli hava Keşan'da ölçülmüş. Bu bahane olabilir mi? Zaten Keşan-Çerkezköy birbirine çok da yakın yerleşimler değil. Ayrıca kömürün külleri radyoaktif madde içeriyor, hangi hava kirliliği bunu mazur gösterebilir? Son teknoloji filtreler vs. kullanılacağından bahsediliyor. Madem teknolojiyi kullanmada bu kadar iyiyiz, neden kıymetli madenleri işlemede bu teknolojiyi kullanmıyoruz?
Doğalgaza dayalı elektrik tüketimi fabrikalardan dolayı çok yüksekmiş. Bu bahane olabilir mi? Başka enerji kaynağı mı yok? Bunca binalar dikiliyor, neden sen devlet olarak güneş enerjisi şartı koymuyorsun diye insan sormaz mı? Akdeniz, Ege, Güneydoğu'da güneşli gün sayısı çok, ama faydalanan yok. Evet, güneş enerjisi yatırımı kendini 5-7 sene aralığında amorti ediyor, biliyoruz, sera etkisi yaratma dezavantajı var bunu da biliyoruz, ancak teraziye koyduğumuzda avantajların ağır geldiğini tartışmaya gerek bile duymuyorum.
Yerli kaynaklara dayalı üretim diyor Bakanlık planda. Bor'u ham halde sağa sola satıyoruz da işlenmişini geri satın alıyoruz, madem linyit çok kömür çok, satalım onu da ham halde diyesim geliyor.
Hadi benim imkanım var, aldım başımı gittim buradan, bu dev fabrikalarda çalışan on binlerce işçi ne yapsın. Fakirler ölsün diyerek video çeken kıza inanın hiç kızmıyorum ben. Zaten dünyanın düzeni bunun üzerine kurulmuş.
Türkiye'deki elektrik tüketiminin %14'ünün burada olması insanı yeni kaynaklara yönelmeye itiyor. Haklılar. Dışa bağımlıyız, domateste bile kriz oluyorken bunların doğalgaz konusunda keyfi hareket etmeleri muhtemel, her şey beklenir, ona da tamam. Ama bu çözüme HAYIR. Burada yaşayan insanların hakkına girilmesine HAYIR. Çocukların sağlığının hiçe sayılmasına HAYIR. Kömürlü termik santrale HAYIR. Lütfen gördüğünüz yerde termik santralin kurulmaması için oy verin, verdirin. Belki dünya daha iyi bir yer olmayacak ama biz üzerimize düşeni yapalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anne Tweet Siliyorlar!

31 Mart gecesi saatleri ileri aldık malum. Twitter'da geyikler dönerken, faydalı tweetler de atılmıyor değildi. NTV de bunu yapmak istedi. Sadece hatırlatmaktı niyeti. "Saatlerinizi geri almayı unutmayın" yazdı. Olabilir. Sonuçta bir insan sosyal medya sorumlusu. Şaşırabilir. Ama ne oldu, tweeti sildi. Olması gerektiği gibi yazdı. Demem o ki, silmeyeydi iyiydi. Onlarca alternatif cümle ile durumu kurtarabilirdi. Esprili bir dille toparlayabilirdi. Sanırım panik yaptı. Eli ayağına dolaştı. Sil tuşuna sarıldı. Napalım. Oldu bir kere. Takipçiden kaçmaz. Daha ne diyeyim.

Unvan Delisi

Başlık unvan delisi çünkü durumun en net ifadesi bu. Twitter hesabında herkes CEO. İşin ilginci gerçekten bir şeyler yapanların, küçük ya da büyük kendi işini başarıyla yürütenlerin tevazusu. Kurucu kelimesi bile yok çoğunda. Peki hiç kimseyken hatta çabalamazken kendine unvan yakıştırmak niye? Ben bunu gerçekten anlayamıyorum. 1. sınıftan, mezun olana kadar Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini sayısal olmayan her derste neredeyse gördük, görmediysek değindik. 5 kategoride olan bu ihtiyaçlar tamamlandıkça bir üst seviyedeki ihtiyacı tatmin etme arayışına girmek olarak açıklayabilirim kendimce. 1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım) 2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği) 3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık) 4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı) 5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erd...

İş Aşkı

Mezuniyet kapıya dayanınca hep aynı soru yağmur gibi yağıyor etraftan: " eee ne yapacaksın, iş başvurusunda bulundun mu hiç?", "işletme mezunları ne yapar ki? bak falanca banka girdi pek rahat.", "aa pazarlama mı, arabayla gezcen mi de kız işi mi o?"... böyle uzayan bir liste, sanki bizim içimizde fırtınalar kopmuyormuş gibi, dış sesler olmadan diplomayı alıp evin duvarına asma planları yapıyormuşuz gibi baskı hep baskı. Mahalle baskısı işte alın size.  Tabii ki hepimizin hayalleri var, kariyer yapmak istediğimiz alanlar var. Tabii ki kendi paramızı kazanıp, hayat standardımızı ve statümüzü yükseltmek istiyoruz. Maslov'un hiyerarşisinin tepesinde hepimizin gözü, itiraz etmeye gerek yok.  Bu konuya nereden geldim onu açıklayayım. Son 4 finalim kalmasıyla alakası yok tabii ki(!). Bu gün alttan dersim maliyet muhasebesinin sınavı vardı, bir de sosyal medyada pazarlama raporumun teslimi. Pazartesiden beri boşum. Maliyete tek gün ayırdım, kalan gü...