Ana içeriğe atla

Yine, Yeniden



Yine mi? 
Evet. Otobüsteyim yine. 
Yollar geçtikte hayatlarından geçtiğimiz ve hayatımızdan geçen insanları düşündüm. Tanışıyoruz, tanımaya çalışıyoruz, çalışsak da başaramıyoruz, yargılıyoruz, seviyoruz, suçluyoruz, beğenmiyoruz, hayran oluyoruz, kıskanıyoruz, hüküm veriyoruz, devam ediyoruz yola belki de siliyoruz. 
Oryantal bakış açısıyla anlaşamayan modern popülistmişim mesela ben. Bir şahsın yolculuğunda böyle adlandırıldım.
Sonra girişik bileşik cümleler gibi olduğumuz insanlar vardır hani. Yok oluruz bir gün. Cümle biter. 1 metre parşömen uzunluğunda da yazsanız cümle bitmiştir. Parşömen bu ya kenarda dururken yıpranır, kendisi de yazıları da. Okuyamazsınız zaman geçtikçe çok yerini. Koyu kalemle yazılanlar kalmıştır bir tek. Ne olmuştur o cümleden sonra 1.tekil şahısla yazdığımız cümlelerdeki duygular. İki farklı parşömenin üzerinde oynayan kalemlerden neler dökülür? Merak eder durur, bilemeyiz. 
Peki yoldaki molalar? Hani nadiren görüşsek de bizi varlığıyla dinlendiren insanlar gibi değil midir? Nurten Hocam gibi :) Yol yorarken bi an nefes aldıranlar. Onlar hep var ve olmaya devam edecekler. Çok sevilecekler. 
Ah bir de Sabuncubeli gibi bizi kazaya zorlayanlar, Susurluk gibi felaket efsanesi olanlar. 
Yollar uzun, yıllar kısa. Bol duraklı, bin türlü hissiyatın yatağı yollar. Bana yazdıran, düşündüren uzun yollar. 
Yağmurlu, karlı da olsa yolların sonu ağlatmasın kimseyi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anne Tweet Siliyorlar!

31 Mart gecesi saatleri ileri aldık malum. Twitter'da geyikler dönerken, faydalı tweetler de atılmıyor değildi. NTV de bunu yapmak istedi. Sadece hatırlatmaktı niyeti. "Saatlerinizi geri almayı unutmayın" yazdı. Olabilir. Sonuçta bir insan sosyal medya sorumlusu. Şaşırabilir. Ama ne oldu, tweeti sildi. Olması gerektiği gibi yazdı. Demem o ki, silmeyeydi iyiydi. Onlarca alternatif cümle ile durumu kurtarabilirdi. Esprili bir dille toparlayabilirdi. Sanırım panik yaptı. Eli ayağına dolaştı. Sil tuşuna sarıldı. Napalım. Oldu bir kere. Takipçiden kaçmaz. Daha ne diyeyim.

Unvan Delisi

Başlık unvan delisi çünkü durumun en net ifadesi bu. Twitter hesabında herkes CEO. İşin ilginci gerçekten bir şeyler yapanların, küçük ya da büyük kendi işini başarıyla yürütenlerin tevazusu. Kurucu kelimesi bile yok çoğunda. Peki hiç kimseyken hatta çabalamazken kendine unvan yakıştırmak niye? Ben bunu gerçekten anlayamıyorum. 1. sınıftan, mezun olana kadar Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini sayısal olmayan her derste neredeyse gördük, görmediysek değindik. 5 kategoride olan bu ihtiyaçlar tamamlandıkça bir üst seviyedeki ihtiyacı tatmin etme arayışına girmek olarak açıklayabilirim kendimce. 1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım) 2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği) 3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık) 4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı) 5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erd...

İş Aşkı

Mezuniyet kapıya dayanınca hep aynı soru yağmur gibi yağıyor etraftan: " eee ne yapacaksın, iş başvurusunda bulundun mu hiç?", "işletme mezunları ne yapar ki? bak falanca banka girdi pek rahat.", "aa pazarlama mı, arabayla gezcen mi de kız işi mi o?"... böyle uzayan bir liste, sanki bizim içimizde fırtınalar kopmuyormuş gibi, dış sesler olmadan diplomayı alıp evin duvarına asma planları yapıyormuşuz gibi baskı hep baskı. Mahalle baskısı işte alın size.  Tabii ki hepimizin hayalleri var, kariyer yapmak istediğimiz alanlar var. Tabii ki kendi paramızı kazanıp, hayat standardımızı ve statümüzü yükseltmek istiyoruz. Maslov'un hiyerarşisinin tepesinde hepimizin gözü, itiraz etmeye gerek yok.  Bu konuya nereden geldim onu açıklayayım. Son 4 finalim kalmasıyla alakası yok tabii ki(!). Bu gün alttan dersim maliyet muhasebesinin sınavı vardı, bir de sosyal medyada pazarlama raporumun teslimi. Pazartesiden beri boşum. Maliyete tek gün ayırdım, kalan gü...