Ana içeriğe atla

Beyaz Köleler



Beyaz Cam'ın köleleri. Benim Beyaz Kölelerim. Kanallar arasında gezerken tesadüfen denk geldiğim bazı görüntülere tahammül edemezken, nasıl oluyor da saatlerce dizilere esir olabiliyorsunuz?


Bu konu aslında çok boyutlu. Sosyolog ya da psikolog değilim, derin bir şekilde konuyu ele alamam, ben sadece mevcut durumdan rahatsızım, ve buna istinaden bir iki kelam etme hakkını kendimde buluyorum.


Biz, sıradan gelir düzeyine sahip olanlar ve ailelerimiz, hiçbirimiz boğazda bir yalıda yaşamıyoruz. Çocuklarımızın hastanede karışmış olma, ve aslında para içinde yüzen biyolojik anne babaya sahip olma ihtimali neredeyse yok. Ya da, evlatlık verilmiş olup birden milyoner babanızı bulma ihtimaliniz de çok düşük. Üniversitedeki en zengin çocuğun sizin peşinizden koşma, aşık olma vs. varsayımını hiç dile bile getirmiyorum. Nedir bu para sevdası? Nedir bu milletimizin kafasına sokulan hayaller? Sonra borç batağına sürüklenenler mi ararsınız, hayal dünyasında yaşayıp duvara toslayanlar mı, komplekse kapılıp ruh hastası olanlar mı? Dizilerle hayat arasındaki uçurum çok fazla. Bir de şöyle bir durum var, dizideki eleman ya ultra zengin, ya da fasfakir.Ama sonunda o fakirin biri holding patronunun oğluna aşık oluyor, ohh sonrası sefa. Ya hayat bu değil. Yoğurdu bimden alıyoruz heey! Düşünün, aldığımız maaşla, bindiğimiz arabayla mutlu olabiliriz. Ailelerimiz en büyük servetimiz, bunu nasıl göz ardı edip her şeyi dışarda ararsınız?
Bizim dizilere ihtiyacımız yok. bizim birbirimize ihtiyacımız var.
Hadi büyük insanı geçtim. El kadar çocuğun yanında nasıl izleyebiliyorsunuz entrikaları ihanetleri. Sonra gidiyorlar 17 yaşında aşk cinayeti işliyorlar. Nerden öğrendiler acaba bu hırsları?
Instagramda önerilen gönderilerde değişik tipler çıktı bir ara, baktım. Bir yarışmanın yarışmacıları, silikonlu botokslu ablalar, dekolte elbiseleriyle poz vermişler. orası beni bağlamaz, isteyen istediğini giye, estetiğini yaptırır. gelelim resmin altındaki yorumlara. içler acısı. seviyesiz. bu resim paylaşan ablanın yarışmada kavgalı olduğu başka bir abla var. bu iki ablanın 'fanları' birbirine demediğini bırakmıyor yorumlarda. böyle bir cahillik olabilir mi? Demet Akalınla Ebru şallının bir resminin altında da aşağı yukarı şöyle bir yorum vardı; demet bu kadının arkadaşlığına inanma, gülen yüzüne kanma, daha önce kiminle çok yakın arkadaştı biliyorsun... vs. vs. böyle devam ediyor. Bana kal geliyor tabiri caizse. Arkadaşım, çıkın dışarı, dünyada bir sürü güzellik var, kuşlara ekmek atın, kedilere köpeklere su verin, kurabiye yapın mahalledeki çocuklara dağıtın. çok mu vaktiniz var, ücretsiz kurslara gidin, ne bileyim yakınlarınıza el emeği hediyeler yapın, kitap okuyun, kitap almaya paranız yoksa kütüphaneye üye olun, gazete okuyun, spor yapın, ama onun bunun hayatına bağımlı olup başkasının ekseninde benliğinizi kaybetmeyin.
Bunları görünce dantelli tostları garipseyemiyorum. Söyleyecek çok şey var ama, zaten okusanızda işinize gelmez.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Unvan Delisi

Başlık unvan delisi çünkü durumun en net ifadesi bu. Twitter hesabında herkes CEO. İşin ilginci gerçekten bir şeyler yapanların, küçük ya da büyük kendi işini başarıyla yürütenlerin tevazusu. Kurucu kelimesi bile yok çoğunda. Peki hiç kimseyken hatta çabalamazken kendine unvan yakıştırmak niye? Ben bunu gerçekten anlayamıyorum. 1. sınıftan, mezun olana kadar Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisini sayısal olmayan her derste neredeyse gördük, görmediysek değindik. 5 kategoride olan bu ihtiyaçlar tamamlandıkça bir üst seviyedeki ihtiyacı tatmin etme arayışına girmek olarak açıklayabilirim kendimce. 1. Fizyolojik gereksinimler (nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım) 2. Güvenlik gereksinimi (vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği) 3. Ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi (arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık) 4. Saygınlık gereksinimi (kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı) 5. Kendini gerçekleştirme gereksinimi (erd

Anne Tweet Siliyorlar!

31 Mart gecesi saatleri ileri aldık malum. Twitter'da geyikler dönerken, faydalı tweetler de atılmıyor değildi. NTV de bunu yapmak istedi. Sadece hatırlatmaktı niyeti. "Saatlerinizi geri almayı unutmayın" yazdı. Olabilir. Sonuçta bir insan sosyal medya sorumlusu. Şaşırabilir. Ama ne oldu, tweeti sildi. Olması gerektiği gibi yazdı. Demem o ki, silmeyeydi iyiydi. Onlarca alternatif cümle ile durumu kurtarabilirdi. Esprili bir dille toparlayabilirdi. Sanırım panik yaptı. Eli ayağına dolaştı. Sil tuşuna sarıldı. Napalım. Oldu bir kere. Takipçiden kaçmaz. Daha ne diyeyim.

Mütemadiyen Fikrim Var

      Düşündüm ve bir karara vardım. Artık fikirlerimi blogda paylaşacağım. Nasılsa hayata geçirme kısmında yarım kalıyorum. En azından Tea.co gibi fikrimi eyleme dönüştürenlerden bahsedildiğinde 'aaa 3 sene önce iş plaını yazmıştım' dediğim zaman boş konuşma bakışlarıyla karşılaşmayayım. Tiryaki'ydi adı diye devrik ve duygusal bir cümleye girmeyeceğim tabi ki ama çok umut bağladığım, elle tutmadan sevdiğim, bu kez olur dediğim bir hazırlık süreciydi. Neyse, ben de hobi olarak fikir üretip iş planı hazırlıyorum, kitap okumak gibi bir şey.      Tabi bookbas faciası var bir de. Kabuk bağladı yarası artık. Evladım gibiydi, çiçeğim benim. Onun hikayesi buralarda bir yerde olacaktı. Ama, muadillerimden de anladım ki bizim memlekette kitap okumayla ilgili işler yeterli ilgiyi görmüyor, ve popülerlik kazanmıyor.       Yıllar önce Intel'in Teknoloji ve Girişimcilik Eğitimi'ne katılmıştım. Fikir üretiyoruz orada da. İş planı hazırlayıp tartışıyoruz v.s. 2011 ya da 2012