Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2. El Alışveriş Üzerinden Farkındalık

Covid-19'un hayatımıza girmesiyle başlayan karantina süreci, çoğumuz için bir farkındalık dönemi haline geldi. Aslında ikinci bir ayakkabıya ihtiyacımız olmadığını bir an için bile olsa düşünmedik mi? Tabi bu böyle sürmeyecek. Pandemi bittikten sonra tüketim alışkanlıklarımıza geri dönmekle kalmayıp, bir süre markaların satış rakamlarında ciddi artışlar olacağı öngörülüyor. Viyana’da açıldığı gün Louis Vuitton mağazasının önündeki kuyruk, Hermes’in tek mağazasıyla Çin’de şimdiye kadarki en yüksek satış rakamına ulaşması da varsayımları doğrular nitelikte. Tüm bu tüketim çılgınlığı içinde büyüyen bir diğer pazar; 2. el ürün satış siteleri. Biraz hafızanızı zorlarsanız çocukluğumuzdaki Amerikan filmlerinden ‘garaj satışı’ olarak adlandırılan sahneleri hatırlarsınız. Ülkemizde ikinci el alışveriş fikrinin ev ve arabanın dışına çıkması ise uzun zaman sürdü. Şimdi genel bir bakış atalım; son verilere göre mobil telefon abone sayısı 83 milyon civarında. Z kuşağı ise 15 milyon kişil
En son yayınlar

Hatırımda

Bir güzelfikirle korona günlerinde karşınızdayım. Ben ağustosun ortasından beri evde olduğumdan karantina benim hayatımda bir değişiklik yapmadı. Yoksa bol bol okuyup yazmak için yeni fikirler için ve daha bir çok şey için mükemmel bir fırsat şu karantina. Ama yine de keşke her şey eskisi gibi olsa da fırsat bulamasak bu saydıklarıma. İnşallah o günler geri gelecek.. Dönelim fikrime. Aylar oldu fikrim bana geleli gerçi, her neyse.  Ben aradım taradım bulamadım bir online anı defteri uygulaması. Memono var ama sadece Apple cihzlardan bağlanılıyor. Yani android koca bir boşluk. iPhone ile olan bağlarımı koparınca ipade indirmek durumunda kaldım uygulamayı ama ipadde resimler olmuyor, ve yazı yazmak bana daha zor geliyor. Sonuç olarak memono öylece duruyor.  Peki bence ne olmalı; *Mail adresi ile uygulamadan ve tarayıcıdan bağlanılabilir bir uygulama erişim kolaylığı sağlar. Cihaz değişimde veri kaybı yaşanmamış olur.  *30 yaş altını hedefliyorum. *Gençler, bu uygulama ile k

Mütemadiyen Fikrim Var

      Düşündüm ve bir karara vardım. Artık fikirlerimi blogda paylaşacağım. Nasılsa hayata geçirme kısmında yarım kalıyorum. En azından Tea.co gibi fikrimi eyleme dönüştürenlerden bahsedildiğinde 'aaa 3 sene önce iş plaını yazmıştım' dediğim zaman boş konuşma bakışlarıyla karşılaşmayayım. Tiryaki'ydi adı diye devrik ve duygusal bir cümleye girmeyeceğim tabi ki ama çok umut bağladığım, elle tutmadan sevdiğim, bu kez olur dediğim bir hazırlık süreciydi. Neyse, ben de hobi olarak fikir üretip iş planı hazırlıyorum, kitap okumak gibi bir şey.      Tabi bookbas faciası var bir de. Kabuk bağladı yarası artık. Evladım gibiydi, çiçeğim benim. Onun hikayesi buralarda bir yerde olacaktı. Ama, muadillerimden de anladım ki bizim memlekette kitap okumayla ilgili işler yeterli ilgiyi görmüyor, ve popülerlik kazanmıyor.       Yıllar önce Intel'in Teknoloji ve Girişimcilik Eğitimi'ne katılmıştım. Fikir üretiyoruz orada da. İş planı hazırlayıp tartışıyoruz v.s. 2011 ya da 2012

Şu Boğaz Harbi

Hep bir boğaz derdi. Hep bir kaygı, ve daha fazlası. Bir koltuk sevdası. Asla yetinemediği kimsenin, ve elindekinin değerini bilmediği. Hunharca harcayıp bi kenara attığı, daha fazlasını daha iyi sandığı. Dahası, iyiynin hep başkasında olanı sandığı. Hep eskinin özlendiği zamanlar, çünkü an en kıymetsiz kavram. Esasen anlaşılsa bir anın kıymeti, işte o zaman anlaşır yaşamın özü. Bir nefes daha hakkın var mı biliyor musun ki. Ama hep bir boğaz derdi. Uğrana can yakılan, harp edilen, hak yenen boğaz.  Boğazdan artık ne anlarsan. Ne güzel dilimiz var, bir boğaz diyorsun, birçok şey anlatıyorsun. Boğaza nefis de istersen, istersen karın doyurmayı anla, ister Çanakkale’yi an, istersen canım İstanbul’u. Hayatın yükü boğazında düğümlenmesin, hayat o kadar zor değil. Zorlaştırma, ağırlaştırma. Haklının yanında ol, kötülüğün karşısında. Yetinmeyi bil. En çok da sevmeyi.

Termik Santral

Meydanı boş buldum, vakit de çok. Hem okuyorum hem yazıyorum. Uzun zamandır bizim gündemimizde olan bir konu var, kömürlü termik santral. Şu yazıyı   yarısına kadar okusanız zaten kanınız donacak. Bakanlık  kömürlü termik santralin zararlarını çok güzel bir şekilde yayınlamış. Ben dehşete düştüm, bu kadar ayrıntılı bilgim yoktu. Buna rağmen, insan sağlığını bu derece olumsuz etkileyen bu yatırım neden yapılıyor? Türkiye'de en kirli hava Keşan'da ölçülmüş. Bu bahane olabilir mi? Zaten Keşan-Çerkezköy birbirine çok da yakın yerleşimler değil. Ayrıca kömürün külleri radyoaktif madde içeriyor, hangi hava kirliliği bunu mazur gösterebilir? Son teknoloji filtreler vs. kullanılacağından bahsediliyor. Madem teknolojiyi kullanmada bu kadar iyiyiz, neden kıymetli madenleri işlemede bu teknolojiyi kullanmıyoruz? Doğalgaza dayalı elektrik tüketimi fabrikalardan dolayı çok yüksekmiş. Bu bahane olabilir mi? Başka enerji kaynağı mı yok? Bunca binalar dikiliyor, neden sen devlet olarak g

Merhaba Tiyatro

Bugün evdeki 4.günüm. Henüz adapte olamadım. Saatin bile farkında olamıyorum. Bu kısa tatili nasıl değerlendirsem diye kıvranıyorum. Evde olmak sıkıcı değil hele ki onlarca okunacak kitap varken ama ne olursa olsun çalışmak çok güzel. (ay ben mi kurdum bu cümleyi, bankacı şeyma :P) Zaten ben çalışmayı seviyorum, sektörel sıkıntım var. Dün İz TV'de Rüştü Asyalı vardı. tiyatroya ömrünü, gönlünü vermiş. O kadar güzel anlattı ki aylardır tiyatro izleyememenin acısı içime oturdu. Onlar Ankara'daki Küçük Sahne'yi gösterirken ben de aldım başımı Konak Sahnesi'ne gittim. Kokusu doldu burnuma. tavandaki işlemeleri izledim. kadife perdelerine, kocaman pencerelerine, apliklererine baktım. Ah ne zarafet. Neden bu kadar geç kaldım tiyatroya bilmiyorum. Halbuki 6 yaşında izlemiş Rüştü Asyalı ilk oyununu. Ne şanslı. O çocuk zihninde ne büyük ihtişamla yer etmiş tiyatro, haklı olarak. Hamlet'ten bir tirad okudu, beni benden aldı. Ah işte şu talı köyümün en büyük eksiği. Gelen

Özgür Müyüz?

Geçen ay Kübra'yla konuşuyoruz telefonda, Amerika'da doğum falan, ilk defa duydum şirketler varmış v.s. hoş beş, kapattık. Akşam oldu instagramda geziyorum, reklam çıktı: Amerika'da Doğum. Ne oluyoruz dedim önce, önemsemedim sonra. Geçtiğimiz hafta evdeyiz, muhabbet ediyoruz. Kaz Dağları termal otelden bahsetti abim, üzerine biraz konuştuk. Ertesi gün yine instagramda reklam: Kaz Dağları Termal Otel. Çekinmedim değil bu durumdan. Şimdilerde 1984'ü okuyorum. Çok geç kalmışım okumak için. Orada tele-ekranlar var, her an izliyorlar sizi, dinliyorlar, gerektiğinde müdahale ediyorlar. Kimse özgür değil. Peki biz, özgür müyüz? Bu olanlar normal mi? Paylaşarak özgürleştiğimizi sanıyorken, köleleşiyor muyuz? Uğur Özmen sık sık değiniyor yazılarında , 2014 tarihli bu yazısından şu cümleleri alıntılamak istiyorum: "Endişem odur ki, biz gerçekleri anlamak için ısrarcı olmazsak… Gelecekte bizi yönetenleri Facebook, Google, Amazon seçecek. Bizim için en iyisinin onlar oldu